Ortadoğu'da yeni düzen: KAOS!
![](http://cdncms.zaman.com.tr/2016/01/24/rop.jpg)
Profesör Gökhan Bacık'la Ortadoğu'daki son gelişmeleri yeni kitabı ‘Arap İsyanlarını Anlama Rehberi: Yarım Kalan Devrim' ışığında konuştuk. Bölgenin geleceği açısından karanlık bir tablo çıktı karşımıza.
Tunuslu seyyar satıcı Muhammed Buazizi'nin 2010'da kendini yakarak tutuşturduğu ‘Arap Baharı' isyanları henüz dinmeden Suudi Arabistan ve İran arasında patlak veren gerilim, Ortadoğu ateşini daha da körükledi. Suudilerin 2 Ocak'ta muhalif Şii lider Şeyh Nemr Bakır en-Nemr'i idam etmesiyle belirginleşen kriz, tarafların gerilimi tırmandıran söylemleriyle kısa sürede Şii-Sünni çatışmasına dönüştü. İki ülkenin sınırlarını aşıp Afrika'ya kadar uzanan mezhebi kutuplaşma hazana dönen baharın hasarını daha da ağırlaştırıyor. İpek Üniversitesi'nden Uluslararası İlişkiler Profesörü Gökhan Bacık, Riyad-Tahran hattında parlayan çatışma halini akim kalan Arap isyanları sürecine bağlıyor.
Ortadoğu'daki asırlık Sykes-Picot düzeninin bu ayaklanmalar ile yıkıldığını, Sünni-Şii çatışmasıyla da bölgede parçalanma sürecinin başladığına işaret ediyor. Akademik çalışmalarının yanı sıra köşe yazılarıyla da öne çıkan siyaset bilimci, Ortadoğu'ya oturan yeni düzeni ‘kaos' şeklinde tanımlıyor. Yeni dönemde bölgedeki etnik-mezhebi çatışmalarının daha da şiddetleneceğine dikkat çekiyor. Ortadoğu'yu karış karış gezen Bacık ile bölgedeki yeni düzeni kısa süre önce yayımlanan son kitabı ‘Yarım Kalan Devrim' üzerinden konuştuk.
Arap toplumları asırlık vesayetçi iktidarları neden deviremedi?
Arap isyanları büyük toplumsal enerjiyle başlasa da süreç çok uzadı. Süreç uzadıkça mevcut iktidarlar varlıklarını ‘konsolide' etti. Vesayetçi yapıların öngörülenden daha güçlü oldukları ortaya çıktı; Suriye örneği gibi. Dış konjonktür de yaşanan mücadeleyi uzaktan seyretti, olanlara karışmadı. İsyanın uzun zamana yayılması halkta gevşemeye yol açtı. Tabandaki gevşeme vesayetçilerin iktidarlarını yeniden kazanmasına imkân verdi.
Durum daha da kötüye mi gitti?
Kesinlikle. Ekonomik, siyasi, mevcut tüm parametreler bundan sonra daha da kötüye gideceğine işaret ediyor. Ortadoğu oldum olası ‘başarısız devletler' bölgesiydi. 300-400 yıldır bölge ne küresel bilim insanı ne de üstün teknoloji üretebildi. Röportajı bugün değil 1700'lerde yapsaydık hiç tartışmasız yine aynı etnik-mezhebi çatışmaları konuşurduk.
İsyanlarının şimdiki Suudi-İran çatışmasına etkisi var mı?
Etkisi var elbette. Suudi Arabistan dünden bugüne bir bölgesel ekonomi ve siyasi denge üzerine duruyordu. Karşısında da bölgede nüfuz artırmaya çalışan İran vardı. İki ülke arasında jeopolitik rekabet yaşanıyordu. Birbirlerine karşı bazı stratejik alanlar tutmuşlardı; Suudi Arabistan'ın petrol zengini doğu vilayetinde Arap Şiiler yaşıyor, sorunlu komşusunda (Yemen) Şiiler güçleniyor, diğer bir komşusu Bahreyn'i Sünniler yönetse de ülke nüfusunun çoğu Şii'ydi. Dolayısıyla her iki ülkeden biri bu alanda biraz hareketlense diğerinin aleyhine oluyordu. İki ülke uzun bir süredir dengeyi korumayı başardı. Aralarında ciddi sorun da olsa bir denge vardı. Arap isyanları süreci bu dengeyi yıktı. Denge tüm Körfez bölgesinde yıkıldı. Patlak veren bu gerilim yeni denge arayışının neticesi. Eğer yeni denge Şiilerin daha güçlü olduğu bir Yemen'e doğru evrilirse Suudi Arabistan rahatsız olacak. Bundan dolayı Riyad İngiltere'den aldığı silahlarla uluslararası koalisyon söylemiyle sürekli Yemen'i bombalıyor. Kayıtlara göre bugüne kadar 6 bine yakın insan öldü.
Çatışma mezhepsel olarak lanse ediliyor hâlbuki!
Aktörler bu tür çatışmalarını bir bağlama aktarırlar. Bu vakada Suudiler mücadelelerini Sünniliğe, İran Şiiliğe bağlıyor. ‘İslam davası' söylemiyle iç kamuoyuna satılıyor. Çatışmanın gerisinde elbette asırlık Sünni-Şii ayrışması etkisi var. Ancak meselenin özü jeopolitik mücadele.
Riyad, Şii hilali karşısında Sünni blok mu kuruyor?
O yönde bir arzu olabilir ama ‘metafor' olarak kalır. Suudilerin kurduklarını iddia ettikleri İslam İttifakı da lafta kalır. Bölgede öyle bir etkileri yok çünkü. Daha da önemlisi İslam coğrafyasında elle tutulur bir Sünni blok yok. Riyad Şii din âlimini mezhepsel gerilimden kendi lehine enerji üretmek için idam etti. Petrol geliri düşen Riyad, halk nazarındaki etkisini kaybetmemek için tabanda yeri olan Sünni-Şii çatışmasına benzin döktü. Halkı rejim yanında kenetlemeye çalışıyor.
Bu çatışma Suudilere iktidar gücü verecek mi?
Büyüyen yangın onları da etkileyecek. Artık ABD de arkalarında değil. Kraliyet için artık iktidarda kalma maliyeti her geçen gün büyüyor. Düşen petrol gelirleri, azalan refah halkı ikna etmeyi zorlaştırabilir.
Rus ruleti gibi!
Suudiler bir tür çaresizlik içinde. ABD artık İran'a yakın duruyor. Bölgedeki Şii ekseni büyüyor. Suudiler ister istemez denklemi değiştirmek için Ortadoğu ateşine bir varil benzin döktü. Ama bu sırada etekleri de tutuştu. Bu hamlenin İranlıları geri püskürtme olasılığı da pek net değil. Şiilerin bölgede ciddi bir derinliği var zira.
Küresel aktörler Ortadoğu'daki yeni denge arayışına nasıl yaklaşıyor?
Küresel güçler şimdilik süreci uzaktan izliyor. ABD sahada değil, Avrupalıların duruşları muğlak. Sahada sadece Rusya boy gösteriyor. O da İran'ı arkalıyor. Ruslar bölgede Suudi tetikli Sünni dalgalanmasının kendisine radikalizm formunda geri döneceğini öngörüyor. Radikallere karşı Suriye özelinde Irak, İran, Çin ve Kürtlerden müteşekkil bir savunma hattı kurguladılar. Kürtler ilginç şekilde hem Sünni hem de Şiilerden destek alabilen tek aktör. Sürecin sonunda kazanan Kürtler olacak.
Bölge yeniden Sykes-Picot denklemine mi çekiliyor?
Mümkün değil. Suriye'de sahaya kim inerse insin bu noktadan sonra Ortadoğu'nun eski dengesine geri dönüşü mümkün değil. Libya çöktü, Irak fiilen bölündü, Suriye'nin parçalanması kaçınılmaz, Mısır'da rejim değişti, Tunus tümden değişti. Dolayısıyla otoriter rejimlerle işbirliği yapma dönemi bitti.
Yeni düzen ne?
Kaos!
Ülkelerin parçalanması kaçınılmaz mı?
Bu gidişle kaçınılmaz. Ortadoğu'da kavga, etnik ve mezhebi faylar üzerinde gidiyor. İnsanlar 5-10 yıl sürmesi muhtemel bu kavgadan bıktıkları gün herkes kendi yoluna gitsin demeye başlayacak. Irak, Suriye ve Libya'da bu söylem dillendirilmeye başladı bile. Yeni düzenden kastımız Suriye, Irak ve Libya'nın küçük devletlere bölünmesidir. Irak Kürdistanı göz ardı edilemeyen bir gerçeklik artık. Süreç böyle devam ederse Suriye Kürdistanı da gelmesi kuvvetle muhtemel.
‘Türkiye bölgedeki kavgalardan uzak durmalı'
Aynı zamanda İpek Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı olan Profesör Bacık, Ortadoğu'da kartların yeniden karıldığı bir dönemde Türkiye'nin uyuşmazlıklarda taraf olmaması gerektiğini söylüyor. “Türkiye Arapların iç diyaloglarına aşırı şekilde karışmamalı. Araplar Türkleri kendi dünyalarından görmüyorlar. Mısır'ın ekonomisinin zorda olması onun tesirini azaltmadığı gibi görece ekonomisi iyi durumdaki Türkiye'yi de etkili yapmıyor. Türkiye, Arap dünyasında cereyan eden kavgalara uzak durmalı. Şii-Sünni çatışmasında da Türkiye için en kârlı olan meselenin dışında kalması. Taraf olduğu zaman Ortadoğu'daki radikal Şii grupların öfkesini üzerine çekmesi kaçınılmaz. Eğer Ankara Riyad'a arka çıkarsa bunun en büyük gerekçesi Suudi fonu olur.” diyor. “Sınır ötesindeki ateş Türkiye'ye ulaşır mı?” şeklindeki sorumuza da şu cevabı veriyor: “ Hiç şüphesiz etkileyecek. Komşu devletler çöküp, parçalanırken, küresel terör örgütleri kalıcı olarak bölgeye yerleşirken etkilememesi düşünülemez. Yeni dönemde Türkiye'deki Kürt meselesinin, Alevi tartışmasının, Selefi radikalleşme sorunu ve PKK terörünün büyümesi kaçınılmaz. Kaliteli beyinler Türkiye'yi hızla terk ediyor. Karar alma süreci sorunlu. Daha da önemlisi devletin maddi açıdan kapasitesi sınırlı. Suriye iç savaşı belli ki bir süre daha devam edecek. Haliyle Türkiye'yi daha fazla yaralayacak, zayıflatacak.”