Bekir Salim - 'Surda bir gedik…' (Sur'da değil…)
Şahinoğlu, hadi okur-yazarlığı olmadığı için mazur olanlar var da, sen güya edebiyat doktorusun; nedir bu bulanık bakışın?
NURİ ŞAHİNOĞLU:
Fırsat yakaladım bugün ben gene,
Gedik açtığın o surdan haber ver.
Sözü çeviririm sevdiğim yöne,
Teşbihten, mecazdan, sırdan haber ver.
BEKİR SALİM:
İftira atar mı inanan insan?
“Tevhid”den haber ver, “Bir”den haber ver.
“Summun bukmun umyun…” buyurmuş Kur'an;
Taş kalpli sağırdan, körden haber ver.
NURİ ŞAHİNOĞLU:
Şimdilik burada yaptım bir ayar.
Bilesin, bu fakir her yola uyar.
Gözlerim açılır, kulağım duyar;
Sen bana paradan, kârdan haber ver.
BEKİR SALİM:
Her yola uymak mı? O neyin nesi?
Bunca efsunkâr mı dünyanın süsü?
Hem, sade para mı kârın ölçüsü?
Namustan, edepten, ardan haber ver.
NURİ ŞAHİNOĞLU:
Namus: para… İnsan bazen hin olur.
Bir gün melek olur, bir gün cin olur.
Çarşıda bir iken evde bin olur;
Ayvayı istemem, nardan haber ver.
BEKİR SALİM:
Hep bu dünya için sayarsın sayı,
Hiç aklına gelmez ahretin payı.
Bu kafayla yersin orda ayvayı,
Asıl, ötedeki “nar”dan haber ver.
NURİ ŞAHİNOĞLU:
Akıllılar bazen gözünü yumar.
Sinek kanadından menfaat umar.
Hayatın kendisi zaten bir kumar;
Bana düşeş gelen zardan haber ver.
BEKİR SALİM:
Anlaşılan tek bir yönlü değilsin.
Cinsini duymadım, şanlı değilsin.
Bildiğim çeşit bir canlı değilsin;
Sen temsil ettiğin türden haber ver.
NURİ ŞAHİNOĞLU:
Şahinoğlu, bilmem, n'etsem, n'eylesem;
Ahireti azcık tehir eylesem.
Hisseyle, dövizle doludur kesem,
Önce bir borsadan, kurdan haber ver.
BEKİR SALİM:
Salim der, gönlümde açtın bir yara,
Gördüm ki, kalemin, kelâmın kira,
Sana ne diyeyim eyyy bahtı kara!
“Fikri hür, vicdanı hür”den haber ver.
YAVUZ BÜLENT BAKİLER DEYİNCE…
Bugün konuğumuz bir gönül adamı, bir üstat… Yavuz Bülent Bakiler deyince başka söze ne hâcet… Üstattan bir sonraki program için atışma sözü de aldık. Şimdi “Sivas'ta Yoksul Çocuklar”:
Sivas'ta Ulu Camii avlusunda çocuklar
Yalvaran gözlerle etrafa baka baka
Açıyorlar küçük esmer avuçlarını:
-Emmilerim sadaka! Emmilerim sadaka!
Hükümet konağının yanında biri
Bir kemik kalmış bir deri...
‘Boya cila yimbeş, boya cila yimbeş' diye ağlıyor
Ve daha fırça bile tutamıyor elleri.
Garipler Pazarı'nda körpe çocuklar
Yorgunluktan güzelim yüzleri al al...
Öldüren bir çığlık dudaklarında:
-Boş hamal! boş hamal! boş hamal!
Nane satan su satan yetim çocuklar
Şarkı söyleyemediler güneşe aya...
Biliyorum ne masal dinlemeye doydular
Ne oyun oynamaya...
Bezirci'de, Yüceyurt'ta, Altıntabak'ta...
Çocuklar var incecik yüzleri nurdan
Ama toz toprak içinde elleri ayakları
Oyuncakları çamurdan...
Ve günahkâr çocuklar, suçlu çocuklar
Mahkeme salonunda bakarım dizi dizi
Bu suç bizim suçumuz, bu günah bizim
Affedin bizi.
Gökteki yıldızlar kadar sayısız
Ah yurdumun kimsesiz ve yoksul çocukları
Anladım farkınız yok koparılmış başaktan!
Alın bu gözleri benden, alın bu yüreği artık
Utanıyorum yaşamaktan.
DÖRTLÜK TAMAMLAMA
Bu ayak herkesin aklına gelmez.
Tebrikler Ergün Sevindik…
Bugüne aldanıp ümitsiz olma,
Tavuk cücüğünü tarda sayarlar.
Yarın “Yevmiddin”de sararıp solma,
Günahı, sevabı orda sayarlar.